Adalar vapuru kalkıyor... Tabii artık bu tür sesler yok iskelede... Bilgisayara kayıtlı bir anons... Esasında daha düzenli bir hale sokmuş ortamı ve daha net anlaşılıyor...
En son adaya anneannemle gitmiştim ve küçüktüm... Sonra adalarla dipdibe olmamıza rağmen bir türlü gidesim gelmedi... Hep başka planlar, başka maniler... Esasında bir de gidelim tekliflerini bile bile red ediyordum çünkü şu deprem meselelerinden ödüm patlıyordu... ama gün geçtikçe insan daha tevekkül oluyor.
Babamlar ise adayı çok seviyor... Dün yine haydi adaya gidelim dediler... Çocuklar da adaya gitmemişti... Ok hadi gidelim...
Büyükada'ya gitmek için karar aldık... hazırlandık... çocukların her şeyi tamam... babam vapur keyfinde atıştırmak için meşhur gurme sandviçlerinden hazırladı...
11:00 Bostancı iskelesindeyiz... Pusetle beraber... Gişelerden geçtik iskelede beklemeye başlıyoruz. Bu arada, adaya gitmenin başka bir sürü seçenekleri var. Vapur saatini beklemek istemiyorsanız, mavi marmara isimli tekneler yaklaşık onbeş dakikada bir kalkıyor, ayrıca charter başka tekneler var, deniz otobüsü var ve deniz taksi de var.
11:15... vapur zaten orada olduğundan iskele kapıları açılıyor... ve insanlar nasıl koşuyor anlatamam... en arkadan gelen domuzgribi de ondan kaçıyorlar sanırsınız... Azıcık dikkat edelim arada yaşlılar var, kucağında çocuk var... yok kimsenin umurunda değil...
Kimisi vapura binerken aralardan atlıyor... Neyse sağ salim bindik vapura üst kata çıktık, dışarı kısımda güzel bir yer bulduk oturduk... Vapurun hareket etmesi ile rüzgarın püfür püfür esmesi ve çocukların sakinleşmesi bir oldu...
İstanbul'dan uzaklaştıkça binalar flulaştı... Uzaklardan beliren yüksek gökdelenler "işte buradayım" diye bağırmaya başladı... ve İstanbul'un silüeti bir taş yığını olarak çıktı karşımıza... Bakıp bakıp inanamadım... Üzüldüm... Şaşırdım... Sinirlendim...
Resmen taş yığını... Adalardan bakınca İstanbul beyazlı kremli bir beton örtü...
Çocukların acıkmasına babamın santorini sandviçleri yetişti... 11:30 seferi 12:40'ta Büyükada'ya varıyor... Keyifli şekilde vapur bütün adaları tek tek dolaşırken biz de adaların her birine özgü güzelliklerinin keyfini çıkarttık...
Kınalıada... İskelenin hemen yanındaki plaj "hadi gel denize gir" diye çağırıyor... Hafta arası bile kalabalıktı... ama deniz çok temiz gözüküyordu...
Burgazada... Çok hoş ahşap köşkler gözüme takıldı... Bir gün tek tek onların resmini çekmek isterim... Karşısında duran Kaşık Adası'da oldukça ilginç... Ufacık ada... Yerleşim yok...
O sırada babam gençlik yıllarındada Avusturya Lisesi'nde okurken bir öğretmenini bulmak için lisenin adadaki binalarına ulaşma hikayesini anlattı... Bina gerçekten tepede... Hele o yıllarda... İn yok cin yok... İskedeki görevli taaa orada tırmacaksın deyince... ağaçların otların kozalakların arasından tırmanmış telli kapıyla karşılaşmış... onu da bir şekilde aşmış... sonra bir bakmış karşısında bir rahip... aksiyon filmi gibi... öyle de keyifli anlatınca baktım etraftakiler de bizi dinliyor... derken vardık
Heybeliada'ya... Ben görsel olarak en çok bu adayı beğendim... Yeşilliklik bol, ağaç bol...
Adada göze çarpanlar; 1773 tarihli Deniz Lisesi ve tepedeki Ruhban Okulu... Bu adayı da mutlaka bir gün gezmek lazım... O yeşilliğin tadını çıkartmak gerekli...
Sonunda vardık Büyükada'ya... Kalabalığın çoğunluğu Kınalıada ve Burgazada'da indiğinden Büyükada ve Heybeliye fazla yolcu kalmamıştı...
İskele'den çıktığımız anda Büyükada'nın cıvıl cıvıl kalabalığı bizi sarmaladı....
Hafta arası bu kadar kalabalık olmasını beklemiyordum açıkçası... Turistler çok fazlaydı, özellikle de Arap turistler. Cafeler, balıkçılar... cıvl cıvıl...
Babam İstanbul Life dergisinde adada meşhur bir köfteci olduğunu okumuş. Aradık soruşturduk en sonunda bulduk. Postanenin tam karşısında. Köfte & Piyaz. Masalar dolu, adanın yerlilerinin gözdesi burası...
Sahipleri Lale Hanım ve Bülent Bey çok ilgililer ve köftenin lezzeti mükemmel. Fabrikasyon köfte değil bir kere. Piyaz ve kemal paşa tatlısı da şahane...
Köfteye odaklanmışlar, menüyü kabartıp ondan bundan katıp karmançorman yapmamışlar. Sade ve dört dörtlük. Akşamları da işkembe çorbası oluyormuş onu da çok tavsiye ettiler.
Denemek isteyenler için:
Köfte & Piyaz
Şht. Recep Koç Cad. No:4/B Büyükada İstanbul
216 382 71 84
Köftelerimizi güzelce yedikten sonra adaya kadar gelmişken çocukları faytona bindirmeden olmaz. Yemekten önce faytona binmeyi denediğimizde inanılmaz uzun bir kuyruk vardı...
Ama neyseki şimdi o kuyruktan eser kalmamış. Büyük Ada turu (70-75 dk) 50TL , küçük ada turu 40TL.
Tura başladık. Atlar için biraz üzüldüm esasında o sıcakta nasıl çekiyorlar bu arabaları...
Köşklerin ve morsalkımların arasından tepeye vardık... Burada isteyenler eşek kiralayabliyor... Beş dakika mola verdik atlarımız değiştirildi...
Burası fayton parkı gibi her tarafta atlar, bağırıyorlar, kimi taylar koşuşturuyor...
Güzel bir görüntüydü... Faytonumuzla tekrar başladığımız yere geldik. Pusetimizi bıraktığımız emanetten aldık. O da 2 YTL.
Faytonla geçerken gözümüze Lale Hanım'ın bahsettiği Kahve Dünyası takıldı. Splendid Otel'in tam karşısında, ağaçların gölgesi arasında, manzaralı, iki katlı bir Kahve Dünya'sı var. Dondurmaları oldukça süslüydü...
Adanın merkezindeki karmaşadan uzak çok keyifli bir mekan olmuş...
Artık günün sonuna yaklaşırken vapurlar kalabalıklaşmadan yavaş yavaş dönüşe geçtik...
Vapurlar yine doluydu... Herkes inince en son biz vapurdan pusetimizle yavaş yavaş indik... Tam o sırada iskelenin kapıları açıldı... Vapura binmek için insanlar koşuşmaya başladı üzerimize doğru..
Son anda kenara kaçtık da kurtulduk... Bir tek bağrışmaları eksik... "Allah, Allah" diye bağırsalar bir de tam olacak...
Keyifli bir ada gezisinden sonra evimize döndük...
Pusetle: Uygun
Çocukla: Uygun
Prens Adaları gezisinde babamın ve benim objektifimden kareler de bu albümde...
Comments